onur ilter

Kalp Hanım - Tek Şarkılık Bir Albüm

20/03/2020

Sonsuza kadar gitti mi şarkılar? Tek bir şarkı gibi başlayıp biten bir albümün ilk dizesinde beni yeniden 2017 senesine götürüyor Kalben. Mutlu olmamak mümkün değil; şimdiden en sevilmeyen yıllar listesine bir numaradan giriş yaptı 2020. Öyle ki kimse 2016’yı hatırlamıyor bile.

 

Kalp Hanım, bir albüm olarak hem tek bir yaylının ağıtı gibi hem de Kalben’in sesi o yaylıyla dans ettikçe bir düete benziyor. Basıp gider mi içine doğduğumuz bu arabalar diye bitiriyor albümün açılış parçasını. Yankılar önce Avrupa’ya oradan Amerika’ya doğru çınladıkça “sen yoksun” diyor Kalben, “çocuklar var, sokaklar var, sen yoksun”. Pek ala bu hem bir sen hem bir ben şarkısı. Kalben yepyeni bir rüzgârı kanatlarının altına almış göklerde geziyor. Ayakları suya değdikçe yosunlar dans ediyor.

 

İşte tam bu noktada aynı şarkının devam ettiğini hissediyorum çünkü her biri diğerine öyle ince bağlanmış ki hangi dantelin hangi oyası kestiremiyorum, her şarkıda biraz toz biraz bulut var ama yepyeni bir sokak burası. Dolaşalım, dolaşalım bulutların üstünde dedikçe Kalben, benim de kaçasım geliyor buralardan. Son Bir Gece, albümün yarattığı o ilk etkiyi birdenbire ona ve sonra da yüze katlıyor. Bir yandan gümüş damlalar saçan bir yandan da asfaltta kayan bir şarkı bu. Albümün sadece düzenlemeleriyle değil, güzellemeleriyle de kalp çaldığı bir noktadayız.

 

Uzun yıllar dillerden düşmeyecek Leyla’nın İzleri Kalben’in 18 yaşında yazdığı bir parça. Dönüp dolaşıp bu yepyeni sulara doğru dalması ise son derece isabetli. Bu şarkıyla beraber albümün hem her şeyiyle Kalben’i getirdiğini hem de tüm ayrıntılarında yepyeni tatlardan süzüldüğünü hissediyorum. Leyla’nın sesi sus pus oturup dursa da o yaylıların yankısı ilk şarkıdan buraya kadar yanı başımda dolanmaya devam ediyor.

 

Sonra aniden karşıma bir kapı çıkıyor, açıyorum.

 

Her yer sapsarı kasımpatılarla doluveriyor. Her şeyin ışıl ışıl olduğu bir yerdeyiz, her şey birbirine takılıp düğümleniyor, sonra kilimler gibi etrafa yayılıyor. "Onarmaya halimiz yoksa daha da kırmayalım" diyor Kalben, herkesin tayt giydiği bir doksanlar sabahında dans ediyoruz.

 

Albümün belki de en şaşkınlık yaratan noktasında önce Bende Kal diyor Kalben, ardından da Seni Özlerim. Ferhat ve Mecnun’un hiç içine girmediği, Şirin ve Leylalı bir masal anlatıyor sanki kulaklara Bende Kal derken. Bu çağa selam verip taklalar attıktan sonra, hem bir parça Features Creatures tüten, hem şinanaydan bir hatıralar diyarına düşüyoruz. Ada vapurunda yine bulutların altından geçiyoruz, Sait Faik katılıyor aramıza, kırmızı şemsiyeler, mavi şezlonglar ve altın rengi saçlı çocuklar yanımızda. Bir sen yoktun diyor Kalben, yine.

 

Yere çömelip başımı yukarı kaldırıyorum ve birdenbire her yer karanlık, her yer yıldız. Üzerimize çöken gezegeni arıyoruz. Gelecekler, sevişmeler hep eksik; hangi gezegen peki bu üzerimize çöken? Yaylılar kozasından kelebek olup çıkıyor; bu düete hüzünlü bir piyano eşlik ediyor. Kalben’den alıp mutluluğa dönüştürebildiğimiz en anlamlı şey de bu hüzün. Sanki o, hüzünleri bizden önce elden geçirip kıymıklarını alıyor. Hiçbir hüzün elimize batmıyor.

 

Ama tam da bu sırada son tanıdık geminin kalktığı o anda, tüm sevdiklerimizin doldurduğu limanın yakınında, Son Adalar’a doğru bakıyoruz. Sahnenin başında gelip etrafımızda dönen yaylılar daha derin sularda daha koyu yeşil yosunlara dönüşüyor. Suyun ortasında bir yerde asılı kalıyorum. “Yedim dünyayı bitti”, diyor Kalben; bileklerimizi burkan bir şeyden bahsediyor, elimizi tutup çekiveren, bize dirsek atan, karnımızı yumruklayan, omuzlarımızı silkeleyen ve serin çarşafların üzerine usulca bırakan bir şarkı bu.

 

Son Adalar, bir şahit edasıyla Çiçekçi’ye karışıyor. Tepelerin ardından dumanlar yükseliyor. Bir aynanın karşısına oturtuyor sanki insanı Kalben. “Bırak aksın umutlarım deliklerinden dünyanın, umrumda değil” diyor; onun sesi Umut Çetin’e dönüşüyor. Umut’un sesi de kalbimizin tüm deliklerinden yeniden içimize doğru akıyor. Kalben’in sesinden Umut’a doğru akıp duran bir selin tam ortasında kalıyorum. Kaldırım kenarlarında çiçekçiler, güller, sümbüller, papatyalar… Bir aynanın karşısında oturuyoruz, arkamızda heybetli tepeler, ardından dumanlar yükseliyor. Dünyanın tüm deliklerinden sanki kurşun akıyor.

 

Kalp Hanım bir albümse bu Türk müziğine armağan edilmiş tek bir şarkı gibi. Hem bir düet hem bir ağıt ama kıymıklarından arınmış bir hüznün ağıtı bu. Herkesin giyinip kuşandığı ve geniş bir salonda yan yana geldiği o anda, her güzel şeyin kırılıp döküldüğü bir sondayız. Ama sanki hiçbir şey dökülüp kırılmıyor, dünyanın deliklerinden kurşun fışkırıyor sadece.

 

Kalp Hanım’ın elinde tüm kırıkları, etrafında altın rengi saçlı çocuklar. Zaten kim dedi her şey yoluna girecek diye? Bu da böyle olsun, bu böyle olsun, bütün umutlarımız aksın deliklerinden dünyanın. “Akacak akacak, hiç aynı kalmayacak, sen hiç korkma” diyor Kalben. “Atacak atacak, kendini onaracak, sen hiç korkma” diye ekliyor sonra. Herkese – ama herkese – kalbiyle selam veriyor.

 

O yaylı tırtıl, bir kelebeğe dönüşüyor piyano tuşlarında. Yankıların yepyeni biçimlere dönüştüğü mektubunu sonlandırıyor Kalben. Sonra ayaklarını suya sokuyor, bileklerine kadar, dizine kadar, kalçalarında sahiden alev alev çiçekler açana kadar derinlere ilerliyor.

 

Güneş batarken, Kalp Hanım yosunların arasına karışıp dünyanın bir deliğinden düşüveriyor uzaya.

 

 

Onur Ilter

 

 

© Berlin, 2019

This website is not using any cookies 🍪